Geçtiği yollar yabancı gibi hüzün aşılıyordu yüreğine...
Anlamsızca yerdeki küçük çakıl taşlarına bakarak yürüyordu. İçinden çıktığı
savaşın izlerini yüzünde hissediyordu, her dakikası bir çizgi olmuştu...
Gözleri eskisi kadar içten bakmıyor gibiydi, hiç pırıl pırıl olmamışlarcasına
buğuluydular...
Yol boyunca uzayan kır çiçekleri yaz sıcağıyla sararıp, kuru
ot dallarına dönüşmüş, yolun tozuyla renkleri iyiden iyiye solmuştu... Bu kuru
otlar gibiydi sanki yüreği... Birisi eline alıp ovalasa binlerce parçaya
bölünüp rüzgarda savrulup gidebilirdi... O nereye gittiği belli olmayan kuru
yapraklar, kuru otlar gibi sonsuzluğa savrulmak, yitip gitmek acıları unutturur
muydu? Ya şimdi yabancı olmuş o gülüşün sıcaklığını yeniden içinde
hissetirebilir miydi? Kestiremiyordu hiçbir şeyi... Düşünmek için bile acısını
unutmak istiyordu, unutamayınca düşünemiyordu... Bunlardan kurtulmak adına
geldiği bu küçük köy, ruhunu tam anlamıyla saramamıştı henüz... Yeşil ağaçlar,
kuytu köşelere sinmiş mis kokulu çiçekler, rüzgarın esintisine kokusunu
bırakmış olsalarda duymuyordu, hissetmiyordu... Bir yangın yerinin sıcaklığı vardı içinde kavurucu...
Derinlerde kalmış bir su damlası ortaya çıksa söndürecek gibiydi ama
çıkmıyordu, o damla da kurumuştu biryerlerde buhar olup uçmuştu... Yaz
yağmurlarının kuru toprağa düşmesi gibi bir serinlik hissetmeyi bekledi
olmuyordu sadece yüreğindeki yangını biliyordu...
Neden sonra büyük şehirde yalnız bırakıp kaderine terk ettiği yaşlı annesi aklına düştü. Ne yapar, ne eder aylarca ne düşünmüş ne de sormuştu bir kere olsun. İçini kavuran ateşin nedenini bulmuştu en sonunda... Aşk acısı, parasızlık, moralsizlik, sıkıntı hepsi gelir geçerdi ama sayılı günleri kalmış annesini kaybetme ihtimalinin sarsıntısı hepsinden büyük olurdu. Geç kalma telaşıyla toparlandı, içindeki derin endişenin ağırlığı ile gözlerinden kalbine inen yaşların yüreğindeki ateşi aldığını, bir nebze huzur bulduğunu duyumsadı. Annesini düşünmek bile pek çok derdine derman olmuştu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder