Kaldırım kenarına ilişmiş, iftar saatini bekleyen iki yaşlı komşu sohbet ediyorlardı. Bir tanesi diğerine dönerek, kaygılı bir ses tonuyla "Kız Nuran ne olacak bu memleketin hali? Hadi biz geldik, geçiyoruz da bizden sonrakiler ne yapacak bu gidişatla. Baksana ne bet kaldı ne de bereket!" diye hayıflandı. Nuran, iftara pişirmek üzere önündeki küçük leğendeki börülceleri ayıklamakla meşguldu. "Ne bileyim ilahi Fatma abla. Ben bu börülceyi iftara yetiştirmenin telaşındayım. Bilirsin bizimkinin orucu başına vurur. Canımdan bezdirir Ramazan boyunca" diyerek dert yandı. Fatma nine, sadece önündeki börülceyi ayıklama telaşına düşmüş olan Nuran'ı süzdü ve ağzından şu sözler döküldü yavaş yavaş oturduğu yerden doğrulurken: "Kız Nuran, ne olacak bu senin adamın hali? Algı bilmez, vergi bilmez. Dünya yansa ısıtmak için sırtını döner. Biz ölmüşüz de ağlayanamız yok. Haydi size hayırlı iftarlar!.."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder