Almanya'da aylık olarak yayınlanan Welt Heimat gazetemizin Ocak 2018 sayısında yer alan köşe yazım...
Her Kadın Doğuştan Emekçidir
Doğarken seçemediği cinsiyeti yüzünden insanların yaşadıkları ne kadar adil, ne kadar kabul edilebilir diye düşünüyorum çokça. Küçük bir kız çocuğunun bilinçaltına yerleştirilen “Gelecekte kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı” çok şeyin temelini de atıyor aslına bakarsanız… Kadınların ezilmişlikleri, daha küçücük bir kız çocuğu iken önce ailede başlıyor, yani toplumun en küçük yapı taşında ve en küçük yapı taşında yeşeren bu bilinç gelecekte toplumun içinde sağlam bir ağaç olmaya çoğu zaman yetmiyor ne yazık ki, köklerini derinden sarsıyor zaman zaman...
Her ağacın kurdu özünden olurmuş, belki de her kadının yaşadığı sıkıntı aileden başladığı için toplum genelinde korkunç ve önüne geçilemez bir hâl alıyor...
Toplumun kültürel boyutları, gelenekler, görenekler, üstüne bir de dönemin iktidarlarının politikalarına göre bakış açısı kadını ikinci sınıf bir varlık konumuna sokuyor. Yapılan bir araştırmaya göre okuma yazma bilmeyeninden profesörüne kadar çoğu kadın eşinden dayak yemekte, şiddete ve psikolojik baskıya maruz kalmakta, bu ne acı bir gerçektir!.. Bir erkeğin eş diyerek hayatını paylaşmayı kabul ettiği kadına sırf kendisinin istemediği nedenlerden dolayı, bir bahaneyle dayak atması, ona acı vermesi, sonra da o kadından kadınlık beklemesi nasıl bir ruh halinin ürünüdür? Bir erkeğin çürükler içinde bıraktığı yüze öpücük kondururken neler hissettiğini çok merak ediyorum, hiçbir şey olmamış gibi kırdığı kolun, elin pişirdiği yemeği kaşıklarken neler düşündüğünü…
Günlük gazetelerin üçüncü sayfa olarak tabir edilen bölümlerinde ağırlıklı olarak bu tür haberlere rastlıyoruz. Genellikle gelir ve eğitim düzeyi düşük kesimlerde yaşanılan bu olaylar gazetelerin 3. sayfalarına da malzeme oluyor. Öyle bir duruma geldik ki kadına şiddet, cinayetler, çocuk istismarları kanıksanır oldu. Neredeyse hiçbir şey yapılmıyor, çözüm bulunmuyor, cılız haykırışlardan başka sesler yükselmiyor. Her gün yeni bir olaya kurban veriliyor. Olayların sorumluları ve suçluları komik denilebilecek cezalarla normal yaşamlarına dönüyorlar.
Toplumumuzun en büyük eksiği aile içi eğitimin gerektiği ve yeteri kadar verilememesi büyük ölçüde. Sorumsuz ailelerin sokağa salıp sorumsuz birer birey olmalarının önü açılmış çocuklar büyüdüklerinde potansiyel birer suçlu, kendi çocuklarına eğitim vermekten aciz birer ebeveyn haline dönüşüyorlar. Onları yetenekleri doğrultusunda yönlendirecek, eğitimlerine önem verecek ve gelecekte iyi birer meslek sahibi, topluma yararlı bireyler olmalarını sağlayacak gerçeklerden çok uzaktalar... Ve ne yazık ki çoğu kadının, çocuğun dramı yaşamlarını böylesi olaylarda yitirdikten sonra duyuluyor. Bir kaç gün tv programlarında, haberlerde tartışılıp unutuluyor isimleri. Taa ki benzer bir olay tekrar yaşanıp gündeme düşene kadar…
Her kadın doğuştan emekçidir aslında... Gözlerini hayata açtığı andan itibaren mücadele etmesi gereken bir dünya ve yaşamın gerçekleri için emek vereceği bir süreç başlar çünkü… Emek büyük bir gücün göstergesidir, gücü olmayan emek veremez, güç de zaten yürekten gelir… Kadınlar bu nedenle güçlüdür, kocaman yüreklerine hem analığı, hem avratlığı, hem bacılığı sığdırabildikleri için… Güçlü ve kendinden emin bireyler yetiştirmek için annelerinin de bu bilinçte olması gerekir.
Küfürlerin içeriğinin kadınlar üzerine örüldüğü, töreler nedeniyle sokak ortasında öldürülen kadınların cenazelerinin ortada kaldığı, tecavüz edilip suçun kadına yıkıldığı, dayakla, eziyetle bastırıldığı, sığınma evlerinde barınmak zorunda bırakılmış, yersiz, yurtsuz kadınların geleceklerinin meçhul olduğu bir ülkede kadın olmanın dayanılmaz ağırlığı ile beyaz karanfillerin üzerine daha fazla kanın damlamayacağı, insanca, adil bir dünya hayalimizin gerçeğe dönüşeceği aydınlık günlere…